1998'de bir Fransızın denediği intihardır. Bu adam oldukça karmaşık bir intihar... girişiminde bulundu. Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bir ip bağladı, ipi de büyük bir kayaya bağladı. Sonra zehir içti ve kendini ateşe verdi. Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasın...a ateş etti! Ama devamı daha ilginç. Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesti, boylece adam suya düştüğünde asılı kalmadı. Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmadı aynı zamanda onu şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağladı. Sudan bir balıkçı tarafindan çıkarılıp hastahaneye götürülen adam orada hipotermi (vücut ısısının aşırı düşmesi)den dolayı öldü...
Sevmeyi bilene...!!!!
%%GD_PHOTO_ID%11114742%l%x1Z%%
Hani bir damla umut kalmaz ya insanın içinde,
İşte o anı ilk yaşayan sen olacaksın..
Belli belirsiz bir eksiliş yaşayacak,
Nedenini bir türlü anlayamayacaksın..
Duyacaksın bir fısıltı sesinde,
Adımı haykıracak yüreğin delice,
Sana sadece inceden inceye varacak o ses,
Bensiz işitebilmen bile mucize…
Bir huzursuzluk saracak seni garipçe,
Titremeye başlayacak ellerin isteksizce,
O aslında gönlünün yerinden oynaması olacak bilmesen de!!
Sonsuzluk açılacak önünde sen giremesen de,
O sonsuzluk sadece sevmeyi bilenlere!!!
Ve sen kaçıracaksın sonsuzluğu bir adım ötende,
Ölmeyi de bilemeyeceksin sevdanın içinde,
Oda gerçekten sevmeyi bilene…!!!
ölümü bekleyen hasta gibi bende bekleyeceği seni...
%%GD_PHOTO_ID%11114667%l%x1Z%%
Yorgunum !
Yoruldum!
Yordular Yar!
Senden yoksun ilerleyen her dakikamda sızlanmaktan
Her yalnızlığımda ki yalvarışımdan
Her Gecede yıldızlarla dertleşmekten
Yoruldum !
Çıldıracağım İnanki
Yokluğun bana hem yara hem deva olmasa
Yokluğunda sızlayan yaram , hayalinle avunmasa
Yalnızlıktaki yalvarışımı , Sesin kandırmasa
Yıldızlarla dertleşmemi , ışığın bozmasa
Yorgunluğum resmini çizmekten değil
Sensiz dakikaları saymaktan değil
Geceye seni anlatmaktan da değil
Resmini gecenin görmemesinden
Dakikaların Beni dinlemez gibi geçmesinden
Ve gecenin anlamamasından şikayetçiyim
Ve seni anlatacak kelime aramaktan Yorgunum
Yordu !
Gözyaşlarım gözlerimi
Yorgun düştü yüreğim
Söylemek istediğini anlatamamaktan
Yordun yüreğimi sevdiğim
Kendini saklamaktan
Nerdesin ?
Hangi Şehirde ?
Benim bulunduğum yerin neresinde ?
Neresindesin Yüreğimin
Neresindeyim Yüreğinin
Nerde olursan ol
Bi defa olsa gülümse karsımdan bana
Umutsuzdum yoksun diye , çok ağladım sensizliğe
Kaybettim kendimi , Yok yüreğim , Verdim sana
Ben Kendimi kaybettim
Hayallerimden bana işledin ,
Ruhumdan Bana eser bırakmadın
Beni arıyorum artık
Boş , ıslak sokaklarda
Kendimi inanki çok aradım ıslak kaldırımlarda
Kaldırıma bakıpta ,
Yüzümün yansımasını görürmüyüm diye
Çok dolaştım yalnız yalnız o sokaklarda
Aynaya bakmaya Korkar oldum
Her aynaya bakışımda seni görmekten
Ya Dayanamazsa Yüreğim Bir gün
Kaybolur giderse karsında , aynada
Islak kaldırımlarda arıyom şimdi kendimi
Ben yansır mıyım acaba kaldırıma
Benim kendimi aradığım kaldırıma sen yağıyorsun aslında
Baktığım her yer sensin
Sen oldum
Benim kim oldugum önemli değil
Yoruldum aramaktan kendimi
Yordum Yüreğimi
Yordu beni kaldırımlar
Korkuttu aynalar
Ben kendimi ararken sokaklarda
Serseri bir kuş gibi uçmuşum aslında
Sevdanın sokağında
Vuruldu artık artık o kuş kanatlarının altından
Tekrar uçabileceği meçhul
Zaman ya onu vuracak tamamen öldürecek
Ya da duracak dünya dönmeyecek
Sevda takviminin Kimbilir hangi gününde
Zamanın Hangi dakikasında bilinmez
Yüreğin yaralarının sarılacağı
Sevda aynı hissi taşımaksa
Aynı hayallere dalmaksa
Paylasmaksa
Ve ben o sokakta uçan kuşsam
O Sokakta Kalacağım hep
Yemin ederim sana
Yüreğim sende olsada
Yaram durmaksızın kanasada
Ölümü bekleyen hasta gibi
Bende bekleyeceğim seni
10 dizeye sıkışmış hazin bir aşk hikayesi…
%%GD_PHOTO_ID%11100122%l%x1Z%%
HAYATINIZDA ''KEŞKE''İLE ''İYİKİ 'LERİ HİÇ KARŞILAŞTIRDINIZMI HİÇ...
Buruk; kırılmış oyuncaklar kadar…
Ve yenik; “keşke”li cümleler gibi…
Bu sözcüğü kaç konuşmanızın başına eklemişseniz onca ıskalamışsınızdır
hayatı…
Dört mevsimlik bir sene olsa ömür, “keşke”, onun güzüne denk gelir.
Hepten vazgeçmek için erkendir, telafi etmek için geç…
Mağlubiyetin takısıdır “keşke”...
Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların,
boşa
yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların
ağıtıdır.
Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta,
gözyumulmuş
bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip
ertelenmiş bir sözdedir.
Feri sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından
iç çekişte…
“Yolunu gözlemeseydim”, “öyle demeseydim”, “terk edip gitmeseydim”, “en
güzel yıllarımı vermeseydim” diye diye sızlanır gider.
* * *
“Keşke”nin panzehiri “İyi ki”dir.
İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.
“Keşke”, çoğunlukla bir “ahh”la kopup gelir ciğerden… esefler,
hayıflanmalar, yerinmeler sürükler peşinden…
“İyi ki” ise, muzaffer bir “ohh”la büyür; cüretiyle öğünür.
“Keşke”li cümlelerde nasıl yaşanmamışlığın, yarım kalmışlığın o ezik
tuzu kuruluğu varsa, “iyi ki”lilerde de göze alabilmişliğin, riske
girebilmişliğin, tadına varabilmişliğin mağrur yaraları kanar.
Okulu hiç kırmamışsınızdır, sinemada öpüşmemişsinizdir;
dokundurtmamışsınızdır kendinize, bir kez olsun gemileri
yakmamışsınızdır.
Konuşmanız gerektiğinde susmuş, koşacağınız zaman durmuş, sarılacağınız
yerde kopmuşsunuzdur.
Bir insana, bir işe, bir davaya ömrünüzü adamışsınızdır.
O insanın, o işin, o davanın, bunu hak etmediğini sezmenin hayal
kırıklığındadır “keşke”...
“Şimdiki aklım olsaydı” dövünmesindedir.
Geriye dönüp baktığınızda, ayıplara, yasaklara, korkulara, tabulara
feda edilmiş, “Ne derler” e kurban verilmiş, son kullanma tarihi geçmiş bir
yığın haz, bilinçaltından el sallar.
“Keşke” cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.
“İyi ki” öyle mi ya…!
Onda, yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın
iç huzuru ve haklı gururu haykırır.
* * *
“İyi ki”lerinizi toplayın bugün ve “keşke”lerinizden çıkartın.
Fazlaysa kardasınız demektir.
Aldırmayın yüreğinizdeki kramplara, mahzun hatıralara… Rüzgarlarla
koştunuz
ya…
“Keşke”leriniz, “İyi ki”lerden çoksa…
Telafi için elinizi çabuk tutun.
Tutun ki, yolunuzu gözlerken terk ettiğinizle bir gün yeniden
karşılaştığınızda siz susarken, feri sönen gözleriniz “keşke” diye
nemlenmesin...
Halloween Yarışması!
Halloween Gecesi gelmek üzere...
Bu nednele, Sizin için yeni bir yarışma hazırladık...
Soru bu işte: Korku filmi izlemeyi seven var mı? Varsa, Sizin en beğendiniz korku filmi hangisi? Neden?
En güzel cevap veren Bedava Oyun Chipleri kazanır (500K) :)
Bol şanslar!
%%GD_PHOTO_ID%11097456%l%x1Z%%
köşe yastığı.!!
İzmir'e ne zaman gelsem
Saat gecenin ikisi. Yol yorgunuyum. Bütün rehavetimle evdeyim. Kolay değil, İzmir'den geldim. İzmir yorgunuyum. Hatıraların yorgunuyum.
Bir şehri terkedip başka bir şehre gidenler bilirler. Eski bir sevgiliyi arkasından mendil sallattıracak kadar terkedenler... Çok şey bırakırsınız gerinizde. Sevdiklerinizi, arkadaşlarınızı, alıştıklarınızı, tanıdıklarınızı, mutlu mutsuz koşulsuz her zamanı.
Ben İzmir 'e ne zaman gelsem çocukluğum sıkıştırır tenhada ve her seferinde hatıralardan temiz bir dayak yerim.Bu, anneannemin mutfağında rastladığım ve yıllardır görmediğim tıknaz şaşal şişesi de olabilir, dolabımın, odamın kokusu da, eski fotoğraflar da, kütüphanede tozlanan eski defterlerim de. Hatta ciltlerce duran kaç vakittir gözgöze gelmediğim Meydan Larousse bile bakışmaya niyetlenebilir. Eskiyle yüzleşmek çoğu zaman azdırır eskiye özlemi, çocukluğunuzu üzerinize kurulu oyuncak gibi salıverir. Bütün yelkenler iner suya. İşinize de gelir bir yandan. Bırakırsınız kendinizi hayata ani bir kararla. Zaten koşmaktan terlemiş, yeni öğretilerle dolu zihninize bir bardak su gibi gelir annenizin sabah kahvaltısı, babanızla karşılıklı 'Şerefe' bakışınızdaki o çıkarsız güven ve o güvenin topuk gibi kaldırımda çınlayan tok sesi.
Ben İzmir'e ne zaman gelsem İzmir beni döver .Zehrini salar içime. Sevdiklerime rağmen almaz ağırlığını kalbimden o garip telaşlı hal, kalkıp gitmez oturur kalır davetsiz misafir gibi, saatsiz gibi. Hüzün desem değil.S evinç desem değil. Hani güneş batıyor da , içinizi de batırıyor, burkuluyorsunuz , işte o his desem o da değil. Ben de, anlamlandıramadığım o tarifsiz heyecanı buyur ederim içeri gerçek bir acısever olarak. Biz acıseverler, bayılırız belaya, kalbimizi pırpırlandıran garip telaşlara. İçten içe bilsek de ismini, yüksek sesle itiraf etmekte zorlanırız kendimize.Sanki seslensek duymaz gibi gelir çağrıldığını. Biz acıyı insan sanırız. Oysa hayat muhalif değildir bize. Biz kendimizi kendimizle boğarız. O hisse gelince en çok şunu düşündürür bana: Zaman geçirdiğiniz şehirle gizli bir itimat sözleşmesi imzalarsınız.O derin itimat duygusunu günün birinde başka bir şehre değişince yani el değiştirince hacminiz kıskançlık başlar.Sanki eski sevgilinizi yüzüstü bırakıp başka bir sevgiliye koşar adım sarılmışsınızdır.Bu durum da gerçeğin bu olmadığını bilen sizi kemirir, seçtiklerinizle kaybettiklerinizi ilk defa tek karede görürsünüz. Fakat herhangi bir şehrin herhangi bir insana kastı yoktur aslen. Biz yükleriz anlamları. Kimse vazgeçmez geçmişi düşünmekten.Yenilenmek, daha büyümek ve bir hayat edinmek adına alınır o yolların hepsi.Bunu da çok iyi biliriz.
Bu defa aramıza uzun zaman girmişti körfezle. Tam olarak melankolik kişiliğimden kaynaklı olarak biraz mahçuptum hem biraz tedirgin. Ama yine açtı kollarını, kucakladı beni ışıltılı, eylül kokan neşesiyle, limonata gibi havasıyla. Aldı yükümü omuzlarımdan. İki gün iki gün. Hiç güldürmediği kadar güldürdü beni. O sokaklar hiç kokmadığı kadar yasemin koktu. Aynı anda aynı şeyleri görebilecek kadar güzeldi yanımdaki herkes. Hepimiz çiçektik.İçimize çektik Kordon' u. Anason dağıldı havaya, kanımıza tutundu havada. Ay battı denizde.Buzlar çarpıştı zarif bardakların içinde. Şangırdadık sokaklara, şakıdık caddelere. Doyasıya konuştuk havadan sudan.Hayat gailesi demedi kimse. İşle güçle ilgili hiç kurulmadı cümle. Büyük şehirlerin ritmlerinden söz açan kimse olmadı. Pabuç bırakmadık hayatın ciddiyetine. O akşam o masada oturan, olan olmayan herkes İzmirli oldu o gece. Gece devrildi sonra. Formalı okulluları görerek , eski günleri anarak başladı yepyeni bir gün.Sofrada tulum, gevrek, çay ve ne ararsan o işte!
Ben ne zaman İzmir' e gelsem zaman kısalır. Yetmez süre. Dönüş yoluna kadar da düşünmem gidiş saatini. Zamanında yazdığım kaydı olmayan bir şarkım çınladı kulağımda bu sefer de giderken:
Ben en çok özlemekten korkarım
hasret beni incitir
Gidenlerin arkasından su dökerken
çok ama çok ağlarım ben.
Arabaya binen ben, bu defa giden olan ben, onlar su dökerken, uzaklaşan sokağın ucunda gittikçe küçülen anneme ve babama el sallarken, köşeyi dönerken kaybolan sokak başka bir sokağa açılırken yerleşik hüznüme gömüldüm yeniden. Yine çenem titredi, yine sözlerim tekledi ve bir İzmir serüveni daha yadedilmek üzere oracıkta bitti.
Tıngs
akLını KuLLanmayı biLenleri seweriimm.. :]
Dokun Ki Yansın Yüreğin
%%GD_PHOTO_ID%10795294%l%x1Z%%
Ey sevdiğim bir çiçeğe
Dokunki yansın yüreğin
Aşka yanmış bir yüreğe
Sokul ki yansın yüreğin
Usul usul ince ince
Yapraklara kar duşünce
Aç kolların bütün gece
Sarıl ki yansın yüreğin
Mor dağları aşa aşa
Ay doğunca baştan başa
Yanakta bir damla yaşa
Dokun ki yansın yüreğin
İster sümbül boyun eğsin
İster dallar yere değsin
Seviyorsan nerden bilsin
Sokul ki yansın yüreğin
Sabah seher yellerince
Coşan bahar sellerince
Sazın sarı tellerince
Dokun ki yansın yüreğin
Can düşerken al toprağa
Hayat gelir bin yaprağa
Aşka susuz bir dudağa
Dokun ki yansın yüreğin
Aşk denilen bir ummana
Düşer isen yana yana
Nuri Can gibi bir cana
Sokul ki yansın yüreğin
YETER.....
%%GD_PHOTO_ID%10750251%l%x1Z%%
MasaL Biter ALayına Gider TÜRK EvLadıyız ŞekLimiz yeter!..
Kolla kendini..!!!!
%%GD_PHOTO_ID%10750177%l%x1Z%%
İnsanOğLu HiLekardır Kimse BiLmez Fendini,Kime İyiLik Yaparsan Ondan KoLLa Kendini. . . !