- Küçükken babam hep oku derdi;
- Demeyle okunmuyor,
- belki bunu bilmiyordu.
- Yeterki oku,cekedimi satar okuturum derdi;
- Oysa hiç cekedi olmamıştı babamın !
- Eski bir paltosu vardı ikinci elden aldığı.
- kumaşı yıpranmış,incelmiş bir elek gibi
- OKUMADIM!
- Babam üşümesin içimdeki acı büyümesin !
- Gururlu adamdı benim babam.
- Yokluga dik yürür,varlıgı bilmezdi.
- hayata ezilsede,
- Namerde muhtaç bırakmaz sevdiğini
- Aldığım yegane eğtimdi çocukluğumda;
- Babamdan kalan mirasdı gurur...
- ve kimseye muhtaç etmeden sevdiklerimi
- Yaşayabilmekdi !
- Tek derslik okulumda
- Gördüğüm yegane ders.....
- __&__
Tek derslik okulu.....
• Yetinmek
ALTUĞ
perfect music
Âşık olasım var bugün
- Âşık olasım var bugün
- · Yine yalnızım bir başına
- · Elimde sigaram kadehimde sen
- · İçip içip sarhoş olasım var
- · Yokluğunda____________
- · Uykusuz geçen gecemde
- · Zifiri karanlıktayım
- · Nefesim düğüm düğüm
- · Boş boş bakıyorum karanlığa
- · Siyah beyaz film karakteri gibiyim
- · Beyaz perdem sen
- · Karanlık yüzü ben
- · Aşık olasım var bugün
- · Yine yalnızım bir başına
- · Kafam güzel seni içmişim kadehlerden
- · Aşkının şerefıneeeeeeeee
- · __&__
Bin yılın türküsü. For peace
The world is getting a good one minute
Severmişim Meğer (Dünyada en çok beğenilen 50 şiirden biri)
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedimtoprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
Platonik biricik sevdam da buymuş meğer
meğer ırmağı severmişim
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek
gökyüzünü severmişim meğer
kapalı olsun açık olsun
Borodino savaş alanında Andırey’in sırtüstü seyrettiği gök kubbe
hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Barış’ın
kulağıma sesler geliyor
gök kubbeden değil meydan yerinden
gardiyanlar birini dövüyor yine
ağaçları severmişim meğer
çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkino’da kışın
çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar
kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi
İzmir’in kavakları
dökülür yaprakları
bize de Çakıcı derler
yar fidan boylum
yakarız konakları
Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına
ucu işlemeli
yolları severmişim meğer
asfaltını da
Vera direksiyonda Moskova’dan Kırım’a gidiyoruz Koktebel’e
asıl adı Göktepe ili
bir kapalı kutuda ikimiz
dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak
hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım
eşkiyalar çıktı karşıma Bolu’dan inerken Gerede’ye kırmızı yolda ve yaşım on sekiz
yaylıda canımdan gayri alacakları eşyam da yok
ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır
bunu bir kere daha yazdımdı
çamurlu karanlık sokakta bata çıka Karagöz’e gidiyorum Ramazan gecesi
önde körüklü kaat fener
belki böyle bir şey olmadı
….
çiçekler geldi aklıma her nedense
gelincikler kaktüsler fulyalar
İstanbul’da Kadıköy’de Fulya tarlasında öptüm Marika’yı
ağzı acıbadem kokuyoryaşım on yedi
kolan vurdu yüreğim salıncak buluklara girdi çıktı
çiçekleri severmişim meğer
üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948
yıldızları hatırladım
…
severmişim meğer
gözümün önüne kar yağışı geliyor
ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de
meğer kar yağışını severmişim
güneşi severmişim meğer
şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile
güneş İstanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibi batar
ama onun resmini sen öyle yapmayacaksın
meğer denizi severmişim
hem de nasıl
ama Ayvazofki’nin denizleri bir yana
bulutları severmişim meğer
ister altlarında olayım ister üstlerinde
ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara
ayışığı geliyor aklıma en aygın baygın en yalancısı en küçük burjuvası
severmişim
yağmuru severmişim meğer
ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda yüreğim
beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın
içinde ve çıkar yolculuğa hartada çizilmemiş bir memlekete gider
yağmuru severmişim meğer
ama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları Prag-Berlin treninde
yanında pencerenin
altıncı cıgaramı yaktığımdan mı
bir eski ölümdür benim için
Moskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiye
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
zifiri karanlıkta gidiyor tren
zifiri karanlığı severmişim meğer
kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften
kıvılcımları severmişim meğer
meğer ne çok şeyi severmişim de altmışında farkına vardım bunun
Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir
yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek
NÂZIM HİKMET
19 Nisan 1962
€skidendi çok eskiden
Hani erken inerdi karanlık
Hani yağmur yağardı inceden
Hani okuldan, işten dönerken
Işıklar yanardı evlerde
Eskidendi, çok eskiden
Hani ay herkese gülümserken
Mevsimler kimseyi dinlemezken
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken
Eskidendi, çok eskiden
Hani hepimiz arkadaşken
Hani oyunlar tükenmemişken
Henüz kimse bize ihanet etmemiş
Biz kimseyi aldatmamışken
Eskidendi, çok eskiden
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden
Daha biz kimseye küsmemiş
Daha kimse ölmemişken
Eskidendi, çok eskiden
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti
Geçen geçti
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti