Ah İstanbul İstanbul olalı
Uzanıp Kanlıca'nın orta yerinde bir taşa
...
https://www.youtube.com/watch?v=tHnoewqUJp0
BAZI kelimenin SIRLARI
1. Peki
İşte en tehlikeli kelime: Peki… Öyle bir... söyleriz ki kavgada o küçücü...k kelimeyi, öyle anlamlar yükleriz ki üzerine, o an her şeyi bırakıp gitmek isteriz. Avına saldıran bir kaplan kadar hırçın ama bir o kadar da sessiz oluruz. “Peki” dedik, kavga bitti sandın di mi?? Yok öyle bir şey. “Peki” demiş kadın matador karşısındaki boğadan bile daha tehlikelidir. Kırmızıyı kendine göster ve at kendini dışarı. Geriye dönerken (hadi ben kinder süt dilimi ile yumuşarım da) en sevdiği şeylerden almayı sakın unutma. Ama unutma bu seni affettirmez sadece sonunu biraz geciktirir o kadar
2. Tamam
Hele o “tamam”dan sonra susuyorsak, tehlike çanları çalıyor demektir. Her an büyük bir patlama olabilir. Sen her şeyin yoluna girdiğini sanabilirsin. Hazırlıklı ol, başın büyük belada. Fitil fitil gelecek her şey burnundan. Mümkünse göz önünde fazla bulunma, bir şeyler anlatmaya çalışma sakın, seni dinlemiyoruzdur. Zaten o yüzden tamam diyoruz ya. Ne anlatırsan anlat alacağın tek cevap “tamam”dır artık.
3. Anladım
Anladım çünkü çok zekiyiz.
4. Haklısın
Yok öyle bi şey. Haklı olan daima biziz. Haksız bile olsak bir yolunu bulup kendimizi haklı çıkartırız. Aen bile ne olduğunu anlamaz, kendinden utanırsın. Sadece seni oyalıyoruz, haklı olduğun büyüsüne kapılıp gevşediğin anda bütün silahlarımızla saldırıp seni haksız çıkartmak için. Haklı olan biziz. Unutma.
5. Bilmem
Tabii ki biliyorum…Sadece kızgınım ve bilmem diyerek konudan kaçıyorum. Ama sanma ki bu konu kapanacak. Bence sen de şimdi konuyu kapat ve daha ılımlı bi anda gündeme getir. Yoksa sen de farkındasın bildiğimizin.
6. Nasıl İstersen
Aman bunu ciddiye alıp istediğin şeyi yapma, tuzaktır bu. Hele bi yap, gör bakalım sadece süpürgesi eksik olan bir cadı çıkıyor mu karşına çıkmıyor mu? Atıyorum lcd ekran tv istedin kavga çıktı, sonunda sinirden “sen bilirsin” dedik. Getir bakalım o tv’yi eve, bozmak için elimizden gelen her şeyi yapmıyor muyuz??
7. Boşver
Sakın ha boşverme. Boşver dediğimiz şey, inan bizim için çok önemlidir yine sinirden demişizdir. Eğer sen boşverirsen daha da sinirleniriz. Dar ederiz dünyayı başınıza. Her kavgada gündem olur o şey. Sadece biraz bekle sakinleşelim.
8. Sen Bilirsin
Hayır herşeyi ben bilirim. Şu an çok sinirliyim o yüzden
seni baştan savma cevaplarla geçiştiriyorum. Sakın ha, havalara girme sen bilirsin dediğim için. Şu an o kadar iyi değilim, tek istediğim susman, o yüzden sen bilirsin.
9. Gerek Yok
Bunu genelde erkek “açıklamama izin ver” dediği zaman söyleriz. “Gerek yok” çünkü sen ne anlatırsan anlat ben yine bildiğimi okuyacağım. Senin söylediklerinden çok, benim düşünüp beynimde kurduklarım önemli şu an benim için. Gerek yok, sus sakinleşmemi bekle önce… Gerek yok.
10. Hı hı
Bu kelimeyi söylerken kesinlikle karşındakinin gözlerine bakmayız. Uzağa boş boş bakışlar atarak söyleriz ki o anlamsız iki heceye olabildiğince anlam yükleyelim. Dudakları birleştirip, başımızı yukarı aşağı sallayarak “hı hıı bittin olum sen” hissini uyandırırız karşı tarafa.
TÜRKİYEM
%%GD_PHOTO_ID%14300917%l%x1Z%%
OSMANLI
%%GD_PHOTO_ID%14300900%l%x1Z%%
OSMANLI
%%GD_PHOTO_ID%14300878%l%x1Z%%
OSMANLI
%%GD_PHOTO_ID%14300850%l%x1Z%%
HACİVAT VE KARAGÖZ
%%GD_PHOTO_ID%14300808%l%x1Z%%
AMASYA
%%GD_PHOTO_ID%14300770%l%x1Z%%
Tüm İsLam ALeminin MevLid KandiLi Mübarek oLsun.
Kutlu Doğum ve Mevlid Kandili
Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.
Ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.
O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.
İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.
Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?
Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.
O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.(1)
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
- "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.
Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.
Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.
Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.
Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.
Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,
"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.
Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.
"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.(2)
Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..
Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."
Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)
Aynı gece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de şöyle:
"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."
Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:
"Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler belürdi gelmedin"
Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5)
Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.
Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.
Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.
Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.
Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)
İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.